10 Haziran 2012 Pazar

SARIŞIN'lar bitti, ESMER ve KIZIL'lara devam...

Bira muhabbetimizi bu hafta sonlandıracağız diye umut ediyorum ancak asıl işin ÖZÜ olan ALE'lerden söz etmeden bitirmek Bira alemine ihanet olur. Bu hafta da kısaca bu konudan dem vuralım.
Aslında biranın HAS'ıdır ALE'ler. Neden hasıdır derseniz, çünkü yaklaşık 4000 yıldır çeşitli şekillerde üretilen ve tüketilen biraların tamamı üst fermantasyon yoluyla üretimiş ALE tipi biralar idi. Taaa ki 1842 yılında ÇEK Cumhuriyeti vatandaşı Josef GROLL abimiz, PLZEN      ( ki türkçe meali PİLSEN olur... ) şehrinde kurduğu fabrikada raslantı sonucu SARIŞIN'ı üretmesi ile Bira dünyası 2. çeşidine kavuşmuştur. Yani anlayacağınız uzuuunn yıllar boyunca KIZIL'lar ve ESMER'ler miş Biranın atası... Ancak bu noktada şunu da belirtmek gerek ki ALE tipi biralar hem mayalanma sürecinde hem de saklama koşulları açısından uygun serinlik aramaktadır. Dolayısı ile çabuk bozulabilen bir yapıya sahiptirler. Buna rağmen SARIŞIN diye tabir ettiğimiz LAGER ( ki bunun da Türkçe meali DEPOLAMAK'tır ) tipi biralar ALE'lere göre daha uzun ömürlüdür ve adından da anlaşılacağı gibi DEPOLANABİLİR özelliklere sahiptir. Bu özelliklerinden ve de bardaktaki renginin çekiciliğinden dolayı ilk önce Danimarka'ya ve ardından tüm dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılarak tüketimde öne geçmiştir. Bardaktaki çekicilik meselesi de yine ÇEK'lerin marifetidir arkadaşlar. Çünkü PLZEN şehri o tarihlerde CAM endüstrisinde çok ileri bir şehir idi. Bu zamana kadar Bira, metal, ahşap ya da Porselen kadehlerde içilir ve dolayısı ile dışarıdan göze hitap etmez idi. Ancak ÇEK'ler bu altın sarısı ve son derece berrak bir yapıya sahip birayı hem soğutup hem de cam bardaklara koymaya başlayınca dünyaya yayılması çok daha hızlı olmuştur.
 

Gerçekten de ikisinin duruşuna bakın. Şimdi SARIŞIN'ın neden tahrik edici olduğunu anlamışsınızdır.  




Bir de 1860 yılında PASTEUR amcamız PASTÖRİZASYON işlemini keşfettikten sonra arık LAGER'lerin önünde hiçbir engel kamadı dünyayı işgal etmek için...
Eeee şimdi kişi başına 160 lt. birayı ÇEK'ler tüketmeyecek de ben mi tüketeceğim??? Aslında kişisel istatistiklere de bakmak lazım ya neyse... Yoksa beninmle beraber bir çoğumuz ÇEK vatandaşımıyız ne!!! 

Şimdi gelelim ALE mevzuuna... Sevgili dostlar, dediğimiz gibi aslında BİRA'nın HAS'ı dır. ALE... Geleneksel üretim prosesi ile üretildiğinden dolayı daha karekteristik ve damakta çok farklı lezzetler bırakan biralardır. Yani bir kere alıştığınızda hep arasınız, bundan emin olun. Hele bir de yolunuz düşer İngiltere veya Belçika'ya giderseniz artık iflah olmaz bir ALE'ci olursunuz. Günümüzde ALE tipi biraların %90'ı ABD , Belçika , İngiltere ve İrlanda'da üretilmektedir. ALE'tipi biraların bir çok alt çeşidi ( Abbey , Trappist, Srong Ale, Indian Pale Ale , Red Ale , Bitter , Irish Ale, Scottish Ale , Stout , Kölsch, Porter gibi ) bulunmakla beraber genel olarak tok içimli, aromatik ve alkol derecesi yüksek biralardır. Lager tipi biralar serinletici özelliği ile öne çıkarken Ale tipi biralar yoğun aromaları ve tok içimleri ile anılırlar. Kokuları farklı, köpükleri farklı, içimleri farklı çok özel birlardır ALE'ler. Özellikle İngiliz ve İrlanda Publarında satılan tüm ALE'ler pastörize edilmeden servis edildikleri için içimleri daha bir lezzetlidir. Yani taze taze tüketirsiniz ki en güzel tarafı da budur. İngilizlerin, İrlandalıların, Belçikalıların hala vazgeçmemelerinin bir sebebi var elbet. Özellikle Köpükleri koyu kıvamlı ve çok aromatiktir. Hatta Belçikalıların meşhur Strong Ale'i DUVEL bardakta öyle bir köpük izi bırakır ki Bira camiasında buna Belçika Danteli diye ad verilmiştir. Yani sizin anlayacağınız özel biradır ALE'ler.
Genel görünümleri ise Altın Sarısından Siyah'a kadar uzanan bir renk skalasındadır. Bu arada şunu da belirtmeliyim Dostlar, her ne kadar Lager Tipi Biralara SARIŞIN'lar desek de, Lager lerin içinde de nadir de olsa Kızıl'a çalan renkli Lager'ler bulunmakta; aynı şekilde ALE'ler içinde de açık sarı renkli bazı örnekler bulunur ama bunlar Lager'in SARIŞIN, ALE'in de KIZIL ve ESMER olan genel adlarına gölge düşürmezler. Bu da biline...İşte size bazı muhteşem örnekler.
Sadece Belçika'da 3000'i , ABD'de 5000'i aşkın, İngiltere'de en az bu kadar marka olduğunu düşündüğümüzde, bu çeşitlerin en iyi örneklerini bile burada yazmaya kalksam herhale 1 hafta daha alır. Ancak malesef Türkiye pazarında çok sınırlı sayıda ithal ediliyor ALE'ler ve dolayısı ile bulmakta ve tadmakta sıkıntı yaşıyoruz.  Bir süre önce Türk Tuborg dünyanın en ünlü ve de ününü hak eden, Stout tipi GUINNESS'i ve de Abbey tipi Leffe'nin Blonde ve Brun olarak iki versiyonunu Türkiye pazarına soktu. Leffe artık tüm Gross marketlerde bulunabiliyor. Ancak GUINNESS'in çok sınırlı sayıda noktalara dağıtımı yapılıyor ki İzmir'de sadece 1 PUB da satışı yapılmakta. Bunlarla birlikte bir ithalatçı firmanın ithal ettiği, MIGROS ve CARREFOUR mağazalarında bulunabilen  PEDIGREE var ki yakalarsanız mutlaka deneyin derim. Yine de ALE konusunda RAF fakiriyiz anlayacağınız. Ama başta da belirtiğim gibi bir alışırsanız vazgeçemezsiniz Dostlar. Çünkü Biranın ruhu onun içinde.
Bu haftalık da bu kadar Dostlar. Bira'yı daha ileri haftalarda yemek konusu ile beraber yazmaya devam edeceğim. Ayrıca Evde Bira yapımı ile ilgili de reçeteler vereceğim sizlere. Yoksa Bira'yı yazmaya sayfalar yetmez... Bira konusunda sormak istediğiniz ve ya öğrenmek istediğiniz olur ise lütfen yorum bölümüne yazın. Memnuniyetle cevaplarım. 
Önümüzdeki hafta başka bir derin konuya VİSKİ'ye giriyoruz. Malum ne de olsa onun da ana hammaddesi Bira... Nasıl mı??? Haftaya açıklıyorum. 
Hepinize sevgiler...


Hiç yorum yok: