29 Mayıs 2012 Salı

Şu BİRA denen şey nediir? Ne değildir???

Merhaba diyerek sizleri tekrar selamlıyorum Dostlar;
Mayıs ayının son haftasına girmeden önce sizlerle tekrar birlikteyiz. Geçen hafta yazımızın sonunda bahsettiğim üzere bu hafta BİRA konusuna giriyoruz. Malum yaz geldi, havalar ısındı, doğal olarak BİRA tüketimimiz de artmaya başladı. Eh bu durumda da bazı şeyleri açıklamanın vakti geldi... Neyi nasıl içtiğimiz hakkında fikir sahibi olmamızın vaktidir. Buyrun buradan...
 
Sevgili dostlar; bildiğiniz ( ya da bilmediğiniz ) gibi BİRA dünyanın ilk alkollü içkisi. Onu da nereden çıkardın derseniz, valla ben çıkarmadım, MÖ 3500 - 2000 yıllarında SÜMERLER'in yaşamış olduğu MEZOPOTAMYA'daki kazılardan çıktı. Evet, genel bilinenin aksine bira şaraptan daha eski bir içki. Tabii ki SÜMERLER bu birayı bizler gibi soğutulmuş şişeden ve soğutulmuş bardaktan içmiyorlardı. 

 
İlkel bira kavrulmuş arpanın öğütülmesi ve su ile kaynatılması sonucu oluşan bir çeşit lapa şeklinde idi. Hatta bazı kaynaklar bu lapanın kurutularak saklandığını ve yemeklerden önce su ile ıslatılarak bir nevi ekmek gbi tüketildiğinden bahsetmektedir. 
Kaynatılma sırasında arpa içindeki nişasta fermente olarak ortaya alkol çıkıyor ve Sümerler, Babiller, Mısırlılar basit olarak bu yöntemle bira üretip kafayı buluyorlarmış. Gerçi Mısırlılar işi ilerletip, hurma suyu ile arpa lapasını fermante ederek elde edilen lapayı tülbent ile sıkıp, çıkan biraya da kimyon, zecefil, bal karıştırıp içerlermiş. Bu arada bu biranın alkol derecesi % 12... Eeee ondan sonra yaparlar tabii PİRAMİT'leri de SFENKS'i de... O kafayla az bile yapmışlar.
 
Bira yaklaşık 4500 yıl kadar bu ve benzer şekilde tüketildikten sonra 1400 lü yıllarda Bavyeralı manastır rahipleri biraya şerbetçi otu katmayı akıl etmişler ve bizim bildiğimiz anlamda biranın temellerini bu şekilde atmışlardır. Kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Yani sözün özü; topu topu 600 yıldır adam gibi bira içiyoruz. Olay budur.   


Bu kısa tarihsel girizgahtan sonra gelelim bira ve bira türlerine. 
Sevgili dostlar; Bira, üretim şekline göre sadece 2 çeşittir. Evet sadece 2 çeşit. Yani marketlerde gördüğünüz bir sürü marka ve isimlerin hepsi aslında aynı tür biralar olup genel adları LAGER tipi ( PİLSEN'de diyebiliriz ) biralardır. Tabii bu genellemeyi Türkiye için yapmaktayım. Zira yurtdışındaki marketlerde her 2 türden de biraları bulmanız mümkün. Diğer tür ise çoklukla ingiliz tipi diye bilinen ALE biralarıdır. LAGER tipi biralar genellikle SARIŞIN diye tabir ettiğimiz ( düşündüğünüz anlamda değil... ) biralardır.  Açık sarıdan altın sarısına kadar değişen renklerde  olabilirler. ALE tipi biralar ise bunun tersi olarak siyah renkten bronz rengine kadar değişen renklerde olurlar. Şimdi bu iki tür arasındaki fark nereden kaynaklanıyor diye düşünüyorsanız anlatayım...
Başta da söylediğim gibi Bira, üretim şekline göre 2 ana sınıfa ayrılıyor. Üretim şeklinden kast edilen de aslında mayalanma sürecidir. Kısaca LAGER tipi biralar alttan fermantasyon yoluyla, ALE tipi biralar ise üstten fermantasyon yoluyla imal edilirler. Bu da ne demek derseniz LAGER biralarda maya önce kazanın dibine oturur ve fermantasyona dipten başlar, ALE biralarda ise işlem tam tersi... Üretim ise gayet basit aslında. Hatta önümüzdeki haftalarda vereceğim reçeteler ile evde kendi biranızı bile yapabilirsiniz. Çok zor değil sadece mayalanma süreci boyunca biraz sabır gerekiyor. ( 25 gün kadar ) 
 
Türkiyede üretilen tüm biralar LAGER tipi biralardır demiştik. Bir zamanlar Tekel'in ürettiği muhteşem TEKEL BİRASI'ndan beri Türkiyede ALE tipi bira üretilmiyor malesef. Bizim yaş grubumuzdaki dostlar hatırlayacaktır, reklamı bile 'BİRALARIN HASI TEKEL BİRASI' şeklinde idi ve bence çok da haklılardı. 


Biz yine de elimizdekilere sahip çıkıp keyfimize devam edelim. Bu arada PILSEN lafı nereden geliyor onu da açıklayalım. Efendim PILSEN ( PLZEN ) Çek Cumhuriyetinin Bohemya bölgesinde bir şehir. Tahmin edeceğiniz gibi PILSEN türü bira, ilk defa bu şehirde üretildiği için PILSEN adı buradan gelmekte. Peki durum böyle ise bu kadar çeşite ne gerek var diyebilirsiniz ama inanın tamamen ÇEŞİT olsun diye. Ülkemizdeki iki büyük üretici firmanın tamamen ticari politikaları sonucunda bu çeşitlilik oluşmakta. Aslına bakarsanız iyi de olmakta. Bundan 15 - 20 sene önce bir TUBORG, bir EFES; başka bir seçeneğimiz yoktu. Şimdi ise market rafları çeşit çeşit, marka marka biralarla dolu. Her ne kadar hepsi de LAGER tipi biralar olsa da dediğimiz gibi; eldekilere sahip çıkmak lazım. 

Bildiğiniz üzere biranın ana hammaddesi arpadır. İlerki haftalarda daha detaylı olarak üretim sürecini anlatacağım ama şu aşamada çok basit olarak anlatırsak, arpanın ıslatılarak çimlendirilmesi sonucunda arpa taneleri şişerek nişasta açısından zenginleşir. Bu tombul arpa taneleri toplanarak kabaca öğütülür ve iri parçalı bir un haline getirilir. Bu işlemden sonra büyük kazanlarda iyi su ile bulamaç haline getirilip kayantılmaya başlanır. Kaynatma esnasında şerbetçi otu ilavesi yapılarak ikinci kaynatmaya geçilir. Bu kaynatmadan sonra içindeki şerbetçi otu artıkları alınıp maya atılır ve biramız yavaaş yavaaş oluşmaya başlar artık. Bundan sonra biranın süzülme ve dinlendirme süreci başlar ve daha sonra da İÇME SÜRECİİİ... İşte bu kadar. Nasıl, çok karmaşık değil gördüğünüz gibi. 
Burada açıklamak istediğim bir konu, bir çok biranın ana hammaddesi arpadır ama bazı türlerde buğday ve pirinç de kullanılmaktadır. Hatta ülkemizde EFES PİLSEN'in ürettiği GUSTA markalı bira bir buğday birasıdır. Buğday biralarının en önemli özelliği filtre edilmemiş olmalarıdır. Bu da biraya buğulu bir görüntü verir ki eşsizdir. Ayrıca diğer biralara göre daha gazlı bir biradır. Buğday biraları çoğunlukla Almanya'nın Bavyera bölgesinde üretilirler ve uluslararası camiada HEFEWEIZEN ve WEISS BIER olarak adlandırılırlar. Avrupanın hemen hemen her ülkesinde çok ama çok güzel buğday birası örnekleri olmasına rağmen malesef ülkemizde bulunmuyorlar. Bu markalardan FRANZISKANER bir dönem ithal edildi ama benim gibi bira sapıkları dışında rağbet görmediği için artık ithal edilmiyor malesef. Sadece yine METRO GROSSMARKET'lerde VALENTINUS adlı bir buğday birası satılıyor. Fena bir örnek değil. GUSTA dışında tecrübe edinmek isteyenler rahatlıkla deneyebilir. Bunun dışında eğer denk gelir de PAULANER veya ERDINGER yazan şişeleri market raflarında bulursanız sakın kaçırmayın. Çünkü türlerinin en iyi örnekleridir kendileri. Madem bulamıyoruz hiç olmazsa resimlerine bakıp iç geçirelim bari...

Dikkatinizi çekti ise bardağı da kendine özgü dür. Aslında her biranın kendine özgü bardağı vardır. Çünkü bira aromatik bir içki olduğu için ve içim sırasında bu aromaları hissedebilmeniz için bardakları da özel olmak durumundadır. Hatta şu da ilginçtir biranın aromalarının %70-80'i köpüğündedir. Yani köpüksüz bira içmek bir cinayettir. Ama köpüğü de abartmamak gerekir ki bardağın üzerinde max. 3 cm. kalınlıkta köpük idealdir. Nasıl cezbedici değil mi??? 
Bir de malumunuz üzere lager tipi biralar soğuk içilmelidir. Soğuktan kastımız da + 4-6C ideal servis sıcaklığıdır. Hele bir de bardağı soğutursanız işte o zaman tam olur. Biranız daha uzun süre soğuk kalacağı için keyfiniz de daha uzun sürecektir. Bir de siz siz olun sakın birayı fazla soğutmayın. Çünkü bu derecelerin altında, bira tad özelliklerinin çoğunu kaybeder. 'Yaa kardeşim bana ne üretiminden ben içmeme bakarım' dediğinizi duyar gibiyim. Tabii ki içelim arkadaşlar ama bilinçli içelim. 
 




Eveet arkadaşlar bu hafta BİRA konusuna bir girizgah yaptık diyebiliriz. Ama daha anlatacak çooookkk şey var bu güzel içecek hakkında.  Onları da haftaya anlatacağım. Biter veya bitmez ona garanti veremem. Ancak keyifli olacağı kesin. Hepinizi tekrar burada görmek dileği ile herkese sevgiler. Hoşça ve Keyiflice kalın.








6 Mayıs 2012 Pazar

Herkese merhaba;

Bu  günden  itibaren  bu  sayfadan, siz  dostlarla, HAYATA DAİR  keyifleri, güzellikleri  paylaşmaya  çalışacağım...  Bazen mutfaktan , bazen bir PUB dan, bazen HAVADAN, bazen de sudan muhabbetler yapacağız sizlerle. Umarım okurken keyifli dakikalar geçirirsiniz . Yorumlarınız için şimdiden teşekkürler. Hadi buyrun bakalım içeri... 
İlk günün şerefine  konumuz  damıtık içkiler... Öncelikle  hangi içki damıtık, hangisi damıtık değildir konusuna girelim.  
Efendim; çok basit anlatımla, belli proseslerden geçerek oluşturulan içkilere damıtık  (distile) içkiler denmekte. Daha da basit olarak belirtmek gerekirse bira ve şarap dışındaki tüm içkiler damıtık içki sınıfına girmektedir. Yani hepimizin yakından tanıdığı Rakı, votka, cin, kanyak, viski, brendi ve likörlerin hepsi damıtık içkilerdir.
Belli proseslerden geçirilerek oluşturulurlar dedik ama çok karışık iş sanmayın. İşin özü nişasta ve buna bağlı olan şekerdir. Şekerden kasıt tabii ki misafir şekeri değil... Bilindiği üzere nişasta fermante olduğunda ortaya önce şeker, şekeri kaynatıp çıkan buharı hızlıca soğutursanız da ortaya saf alkol  çıkar. İşte VOTKA böyle dünyaya gelir. Buyruuuuunnn. Bence votkaların kralı budur arkadaşlar...
Русский стандарт             türkçe meali ise 
RUSSIAN STANDARD.   
Buzlukta 1 hafta bekletildikten sonra şiddetle tavsiye edilir. Hatta yanında tuzlu sardalye veya ANÇUEZ ile daha da şiddetli tavsiye edilir.

 
Haa bir de STOLİ'miz var... Onu anmadan geçmek olmaz. O da takdire şayandır son tahlilde... En rafine ve doğal olarak en iyi RUS Votkalarıdır bu iki marka. Diğer bilinen markalar (Absolute, Simirnoff , Finlandia vb. ) da iyi votkalar olup ama malesef RUS değillerdir. İşin özü budur.
Tabii ki bu tavsiyeler benim şahsi tecrübelerim olup hepinizin damak tadına göre farklılık gösterebilirler. Kendinizde bir gariplik var diye düşünmeyin... Bu arada valla reklam ücreti almıyorum arkadaşlar...




Tekrar dönelim üretim  bantımıza... Eğer şekeri kayantırken çıkan alkol buharını ardıç tohumu, kişniş, bergamut gibi meyve ve baharatların içinden geçiriseniz de ortaya mis gibi CİN çıkar.  Bakın işte çıktı bile...  
Aman dikkat edin çarpmasın. Çünkü alkol derecesi 40-47 derece arasındadır. Cin her ne kadar ilk önce Hollanda'lılar tarafından ilaç niyetine üretilmişse de daha sonra İngilizler üretimi ve tadını geliştirip olayı sahiplenmişlerdir. Bu arada votka ve cin, tahıl ( arpa, buğday, mısır, patates gibi ) nişastalarından elde edilen tahıl şekerleri ile imal edilirler.
İşte böyle oluşuyor o bayılarak içtiğimiz içkiler. Şunu da belirtmeliyim ki damıtık içkiler genellikle yüksek alkollü olurlar. Çünkü damıtılırken yoğunlaşan alkolün derecesi de yükselir. Hatta öyle yükselir ki ( 90- 95 derece gibi ) sonuçta su katılarak alkol derecesini düşürmek icab eder. 
Likörlerin ise meyve şekerlerinin alkole dönüştürülmesi ile oluştuğunu artık söylememe gerek yok herhalde. Aynı şekilde Elma püresinden elde edilen şekerin damıtılmasından da Fransızların meşhur içkisi CALVADOS, Meksika'da yetisen AGAVE bitkisinin köklerindeki meyva şekerlerini damıtıma tabi tutarsanız da o güzelim TEKİLA'ları elde edersiniz. Hadi bir de şeker kamışını damıtalım ondan da tatlı tatlı ROM'lar oluşsun... 
Daha bunlar gibi bir çok damıtık içki bulunmakta dünyada. Ülkeler ve bitki örtüsüne göre bir şekilde ALKOL'ü üretmiş insanlar tarih boyunca. Ve de keyifle tüketmişler. Ya da tükettikçe keyiflenmişler.
İşte böyle dostlar; Viski, Bira ve Rakı konusuna özellikle girmiyorum; malumunuz onlar benim açımdan çok daha özel konular. Ama merak etmeyin onlara da sıra gelecek yakında. Dedik ya HAYATA DAİR ne güzellik varsa buradan paylaşacağız bildiklerimizi sizlerle... 
Bu arada ilk günün adına bir acemiliğimiz oldu ise hoşgörünüze sığınıyorum. 
Şimdilik bu kadar zaman ayırıp da takip ettiğiniz için herkese teşekkür. 
Mutlu kalın. Sevgiler.